7 Ocak 2015 Çarşamba

Hükümet'in bu tavrlarının tarihi bir açıklaması var

Hükümet politikalarının ülkeyi de bölünmenin eşiğine getirdiği aşikar. Samanyoluhaber.com yazarlarından Aydoğan Vatandaş konuyla ilgili 'Atatürk çüler kullanılıyor mu?' başlıklı yazısında konuyu tarihi boyutlarıyla analiz ediyor.

İşte Vatandaş'ın o yazısı:


"Siyaset Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nın (SETA) düzenlediği ‘Basın Özgürlüğü’ konulu panelde konuşan Atilla Yayla, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın gözaltına alındığı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da tutuklandığı 14 Aralık operasyonun medyaya karşı bir operasyon olmadığını belirterek yakın tarihimizde gazete baskınlarına örnek ‘Oda TV baskınını ve Radikal gazetesi baskını örnek verdi.

Kemalizm ve tek parti dönemi eleştirileriyle ün yapmış Yayla’nın bu söylemi aslında Türkiye’de bazı liberal aydınların özgürlükleri bir bütün olarak algılayamadıkları ve son zamanlarda tek adam ve tek parti eleştirmenliğinden bir başka tek adamcılık ve tek particiliğe savrulduklarının da bir göstergesi.

Bazı toplumlar kendilerini güçsüz hissettiklerinde güçlü görünen liderlerin peşinden gitme eğilimindedirler. Otoriter liderlere yönelme eğilimi toplumsal kriz zamanlarında ortaya çıkar.

1.Dünya savaşı yenilgisiyle Osmanlı ’nın parçalanması ve ulus olarak yaşanan yok olma korkusunun yarattığı toplumsal travmanın sonucu olarak Atatürk güçlü bir lider olarak tezahür etmiş ve Türk toplumunun geniş kesimlerinde tartışılmaz bir kurtarıcı lider olar kabul görmüştür.

1.Dünya savaşından mağlup olarak çıkan iki toplum Almanya ve Türkiye işte bu yaşanan kollektif travmanın sonucu olarak savaş sonrasında otoriter karizmatik liderin cazibesine kapıldılar.

Atatürk geçmişin ihtişamlı dönemlerine dönmenin imkansız olduğunun farkındalığıyla geçmişle irtibatı keserek kolektif travmanın tahribatını azaltma yoluna giderken, Hitler Alman halkına duymak istediklerini söyleyerek Büyük Almanya İmparatorluğu’nu kurabileceklerine inandırdı. Ve fakat sonuç Büyük Almanya değil bölünmüş bir Almanya oldu.

Hitler’in liderliğinde Dünyayı fethedeceği rüyasını gören Alman ulusu, rüyadan uyandığında Almanya’nın ve dahi Avrupa’nın ABD ve Sovyetler Birliği tarafından paylaşıldığını gördüler.

Bugün, Erdoğan 2023 idealiyle, 1923’ün kaybettirdiklerini geri kazanma iddiasında ve Türk halkının en azından bir kısmına bunu inandırmış durumda.

Ak Saray’ın o meşhur toplantı salonunda Atatürk’ün portresinin olmamasının nedeni de bu.

Erdoğan, kendisini Atatürk’ün yerine inşa etmek istiyor.

Osmanlıca konusu, Amerika’yı Müslümanlar keşfetti iddiası, kadın erkek eşit değildir söylemleri hep bu halk kesimlerinin duymak istediği şeyler.

Türkiye’nin 17.büyük ekonomiden 19. büyük ekonomiye düştüğü, toplumun bir kesiminin diğerine adeta düşman haline getirildiği, Güneydoğu’nun neredeyse kopma noktasına geldiği bu dönemde Türkiye’nin, Büyük Türkiye mi yoksa parçalanma noktasına mı geldiğini görmek, ancak görülmekte olan bu kollektif rüyadan uyanmakla mümkün.

Bu rüyayı gördürenler ellerinde güçlü rüya/medya makinesiyle Türkiye’deki tüm kötülüklerin sorumlusu olarak Cemaat’i göstermeye çalışıyorlar.

Atilla Yayla, Oda Tv ve Radikal baskınlarına atıfta bulunurken maalesef dönemin iktidarının o polis ve savcıları görevlerinden alma gücüne sahip olmalarına rağmen almadıklarını ve hatta o operasyonları desteklediklerini de hatırlatmıyor.

Ya da Genel Kurmay eski Başkanı İlker Başbuğ tutuklanmasından cemaati sorumlu tutarken, Erdoğan’ın tıpkı MİT müsteşarı Hakan Fidan örneğinde olduğu gibi kendisi için de bir kanun değişikliğine gitmediğini düşünmek istemiyor.

Dönemin polis müdürlerinin tıpkı bugün olduğu gibi sadece kendilerine söylenenleri yaptıklarını kabul etmek istemiyorlar.

Geçek şu ki, AK Parti yöneticileri bu süreç boyunca işlerine geldiği zaman ‘bunları biz yapıyoruz derken, uluslararası platformlarda bunları cemaat yapıyor’ diyordu.

İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın ‘2002’den beri önce Balyoz, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı bilmem bir sürü isimle bu gidişatın önünü kesmek için planlar, darbe girişimleri yaptılar. Bunları sizlerle birlikte tek yumruk olduğumuz için bertaraf ettik.’ sözleri hala hafızalarda taptaze.

Hal böyleyken, bazı Atatürk karşıtı aydınlarla, Atatürkçü aydınların Cemaat karşıtlığında birleşmesi oldukça sorunlu bir durum değil mi?

Az sayıda da olsa bazı liberal aydınların bindikleri gemiden inmek istememeleri anlaşılabilir.

Peki ya Atatürkçüler, Cemaat’e karşı oluşturulan bu nefret ve düşmanlık algısıyla istedikleri Türkiye’ye ulaşacaklarını mı umuyorlar? Yoksa sadece kullanılıyorlar mı?

Geçen yıl Atatürkçi çevrelerin Pensilvania’da gerçekleştirilen gösterilerinin perde arkasını yazmıştım.

Türkiye’de 14 Aralık medya operasyonlarına yönelik bazı Amerikalı Türkler birkaç yerde bir araya gelerek seslerini duyurmaya çalıştılar.

Duyduklarım doğruysa eğer, bazı Atatürkçü-ulusalcı çevreler de karşılık olarak Pensilvania da gösteri hazırlığındaymış?

Fazla söze gerek yok, kimin eli kimin cebinde, yeterince açık değil mi?"

SAMANYOLUHABER.COM

0 yorum:

Yorum Gönder